8 Haziran 2009 Pazartesi

Minik Cennetimiz

Evimize iki kilometre uzakta minicik bir cennetimiz var.Bu dünyadaki en büyük şanslarımdan biri bu gölete yakın oturmak.Avuç içi kadar yerde öyle harikulade güzellikler var ki.Her gün gitsem bıkmam ama maalesef günlük koşturmacadan her zaman fırsat bulup da gidemiyorum.En azından baharı kaçırmamak için büyük çaba sarf ediyorum.Sizin gözleriniz de bu güzelliklerden birazcık olsun nasiplensin.Buyrun...


Şu gülün güzelliğine bakın!





Göletimizin kocaman kaplumbağalarından biri suyun keyfini çıkarıyor.




Yeşilin kucağında bir ak öbek...




Nazlı nilüferlerimiz...





Bir çift kelebek,fotoğraf makinasının azizliğine uğramışlar yazık ki.




Zor yakalanabilecek bir başka hoşluk...




Çıtı pıtı güzeller...







Balkonumun Güzelleri













Güney cepheli,bol güneşli ama birazcık küçük balkonumun bahar güzelleri bunlar.Mor zambağımın kokusu bir harika,sarısı da pek görkemli. Kırmızı gülün ise kokusuna da güzelliğine de diyecek yok.Su bidonlarındaki fideler ise pek kıymetli pembe domateslerim.Minik sarı çiçeklerini özlemle bekliyoruz .İnşaallah bu yaz mis gibi doğal domateslerimiz olacak.Evladiyelik pembe domates tohumlarıma da gözüm gibi bakıp torunlarıma bırakacağım.Anadolu topraklarının doğal tohumlarını korumak için elimden geleni yapacağıma kendi kendime söz verdim,pembe domatesler başlangıç oldu benim için .PDA'daki değerli dostlarıma tüm emekleri için sonsuz teşekkürler...

v

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Göletimize Geldi Bahar

Cümbüşlü bahar,yağmuru,fırtınası,çiçeği,tomurcuğu,şimşeği ,gök gürültüsüyle ne de hoş geldi.Bizim buralar bahara doymak isteyenler için bulunmaz nimet.Yakınımızdaki minik gölet çevresinde baharı her nefesimizde içimize çekiyoruz.Bahar dalları çiçeklerin coşkusuyla deliye dönmüş, bizi de çıldırtıyor.Her gün yağan yağmurlar da cabası...





Bahar coşkusunu salyangozlarla da paylaşıp daha bir pekiştiriyoruz mutluluğumuzu.



Kozalaktaki yağmur damlası...

Yağmur damlası ve genç tomurcuk...









20 Nisan 2009 Pazartesi

GELDİ İŞTE...

Bol yağışlı harika bir kışın arkasından nihayet geldi.Önce mütevazı,iddiasız, gösterişsiz ,ancak çok dikkatli gözlerin fark edeceği güzellikler...Kış boyu kupkuru duran dallarda belli belirsiz renk değişiklikleri,minik kabartılar...Baharı özlemle bekleyen doğa aşıkları hemen gördü onları.Kabartılardan fışkıran hayatı tüm gözler görmeye başladığında artık bahar hiçbir gözden kendini saklamadan ,alabildiğine ihtişamla salınmaya başladı yeryüzünde.Her hasret duyduğumuzda görebilelim diye de burdalar işte...





















İşte baharın en sevimli,en cana yakın güzelliklerinden biri...Hepsi hoş geldiler,sefa getirdiler.

1 Şubat 2009 Pazar

Bahara Özlem

Toprağın renk ve biçim cümbüşü baharı,baharın nefeslerimizi kesen güzellikteki çiçeklerini özleyen gözlerimize minik bir ziyafet...

Balkonumuzdaki japongülü yaz boyu,hatta taa aralık ayına kadar bu güzelliği gözlerimize sundu.Yeniden bu canlı kırmızıyı görebilmek için özlüyoruz baharı.


Kırların iddiasız , eşsiz , sade beyazını siz de özlemediniz mi?


Bence hiçbir yoruma ihtiyacı yok bu şahaneliğin.
Bu ikiz kardeşler sadece serçe parmağımın tırnağı büyüklüğündeydiler.


Dakikalarca baksam bıkmam.Ya siz?

Ya bunlara ne dersiniz...
Renginden mi, şeklinden mi ,canlılığından, diriliğinden mi söz etsem?
Çok mütevazı,ama güzelliği tartışılmaz.
Şu beyazlığın temizliğine bakar mısınız?

Benim dilim dönmüyor ,gözlerim kamaşıyor

Tamam,bunların güzelliklerini anlatmaya benim kelimelerim yetmiyor.Onları bu anlatılmaz güzellikleriyle göreceğimiz baharı da çok özledim özlemesine,ama hala kış aylarındayız.E... o zaman hani kar?Yeniden bembeyaz pamukçukları gökten titreşerek dökülürken görmeyi istiyorum.Toprağı suya,gözlerimizi beyaza doyuracak kara ihtiyacımız var.Allah'ım tekrar kar gönder bize...Amin.








25 Ocak 2009 Pazar

Kar Gelmeden Önce

Fotoğraf çekmeyi,özellikle doğa fotoğrafları çekmeyi çok seviyorum.Çektiklerimi paylaşabilme fırsatını ise pek bulamıyorum.Bugün küçük bir seçki yapmak istiyorum.İzleyeceğiniz görüntüler Ankara'ya ilk kar yağmadan önce,Aralık ayında çekildi.Çok güzel pek çok karenin arasından seçildiler.Umarım benim gözümün gördükleri sizi de hoşnut eder.Buyrun...
Küçük göletimizde gün batmak üzere...
Sonbahardan kalanlar...


Yansıma...


Aralık ayının ortasında taze bahar görüntüsü...



Sükunet ve huzur ...



3 Ocak 2009 Cumartesi

Finlandiya'da Yaz...

Geçtiğimiz temmuz ayında 20 günlük bir Finlandiya gezisi yapmıştım,ancak izlenimlerimi aktarma fırsatı bulamamıştım.Bugün o tatilin fotoğraflarına bakarken yazma gününün geldiğine karar verdim.Dijital makinalar iyi ki var dedim kendi kendime.Eğer makinam dijital olmasaydı hayatta bu kadar fotoğraf çekemezdim.Yüzlerce fotoğraf arasından yaptığım seçkiyle Finlandiya izlenimlerimi aktaracağım.


İşte Helsinki pazarından bir görüntü.Hayli ilerlemiş yaşlardaki iki hanım bir yandan örgü örerken diğer yandan ördüklerini satıyorlardı.Bizim pazarlarımızdaki tezgahlardan ve bizim kadınlarımızdan pek de
farklı görünmüyorlardı.



Yine Helsinki'den bir kilise.Çok zarif ve sade bir mimarisi vardı.Kilisenin içi de dışı kadar sadeydi.Stockholm'de gezdiğimiz insanın içini kasvetle dolduran gösteriş, şatafat,görkem ve karanlıktan eser yoktu.Bir mabede yaraşır temizlik saflık ve huzur egemendi.




Finlandiya'da hirvi diyorlar bu kuzeye özgü boynuzlu hayvana.Helsinki'de bir müzenin bahçesindeydi bu heykel.Hirvi sığırla geyik arası bir hayvan ve ormanda ağaçlar ya da taşlar üstünde oluşan bir tür yosunla (yakala diyor Finlandiyalılar) besleniyormuş.


Yukardaki görüntü Finlandiya'nın liman kenti Turku'dan.Turku Kalesi...




Turku limanından ayrılan gemimiz Stockholm'e doğru yol alırken sayısız küçük adanın arasından geçti.Turku Adaları deniyor bu adalara.Güneş adaların ardında batarken saatlerimiz 23.50 civarlarındaydı.Bu muhteşem manzaranın eşliğinde bir süre devam etti gemi yolculuğumuz.Zaten güneşin yokluğu da çok uzun sürmüyor.Finlandiya'da kaldığım yirmi gün boyunca havanın tamamen karardığını hiç görmedim.Bizim buralarda akşamüstü gördüğümüz alacakaranlık düzeyine ancak geliyor ortalığın kararması,kısa süre sonra da yeniden güneşin pırıl pırıl aydınlığı...



Alevlenen bulutlar da Tampere'den.Ardından gelecek şahane günbatımı manzarasını maalesef çekemedim;çünkü makinamın pili bitti.


Tampere'deki hobi bahçelerinden bir görüntü.Şehir merkezinde kent sakinlerine kiralanan küçücük arazilerde insanlar toprakla uğraşıyorlar,ne isterlerse onu yetiştiriyorlar.Avuç içi kadar arazilerin içinde nohut oda bakla sofa misali birer de kulübecik var.İnsanlar bu minicik bahçelere öyle özenmişler ki,uzun süre ayrılmak istemedik bu güzelliklerden.Bu el arabası da o bahçeler içinde farklılığıyla göze çarpıyordu.


Tampere merkezde modern mimarisiyle ilgi çeken bir kilise:Kalevan Kirke (Kaleva Kilisesi).Kilise evmize çok yakındı.Buna rağmen yirmi günde sadece bir kez çan sesi duydum.Çünkü Finliler için din bir kültür ögesi olmaktan öte pek bir anlam taşımıyor.O bildiğimiz geleneksel pazar ayinleri filan da pek yokmuş artık.




Yine bir gün batımı manzarası.Karvia ormanından.Saat 23 civarları...Ama güneş kaybolmamakta ısrarlı,''batsam mı batmasam mı'' tereddüdüyle ağaçların arasından ışımaya devam ediyor.Bu ormanda bir geceyi kamp çadırında geçirdik.Pia bizi orman evinde ağırladı,hayatımda ilk kez saunaya girdim.Saunada nefessiz kalınca can havliyle kendimi ormanın serin havasına attım.Saunada Koivu ağacından toplanan dallarla ''vihta''landık.Sauna çıkışında cildimiz ipek gibi olmuştu bu ağacın kokulu yağı sayesinde.


Valkiakoski kasabasında gölün sularında halı yıkayan bir kadın...Gölün yüzeyine kurulmuş bir iskelenin üzerinde insanların bellerine kadar gelen oyuklar açılmış.Bu oyuklara girip halıyı iskelenin üstüne seriyorlar,gölden aldıkları suyla bellerini çok zorlamadan halılarını yıkıyorlar.Biz geriden pek yorulmadıklarını düşündük ama bir de onlara sormak lazım tabii...



Helvetinjarvi'de nilüferler...


Helvetinjarvi'nin yukardan görünüşü.Türkçesi Cehennem Gölü demek.Adını karanlık renginden almış.Gölün kıyısına inebilmek için bir yarı aşmak gerekiyor.Çok zor olduğunu söyleyemeyeceğim,ben kolayca indim;ama inemeyenler için tahtadan merdivenler yapılmış.Bu yara da Helvetinkolu diyorlar.Bakmayın adını cehennemden almasına ,cennetten birer köşeydi her bir yanı.



Bu mezar taşları Tampere mezarlığındaydılar.Bir çok Finli mezarının yanından yöresinden geçtikten sonra birden bir köşe başında karşıma çıkan bu mezarlar beni çok şaşırttılar.Finlandiya'da çok sayıda müslüman Tatar yaşadığını biliyordum ama böyle aniden karşıma ay ve yıldızlı mezarlar çıkınca küçük bir şok geçirdim.Üzerlerinde de hem latin hem de arap harfleriyle yazılmış yazılar vardı.Aldığım eğitimden dolayı arap harfleriyle yazılmış bölümleri okuyabildiğimde bir kez daha şaşırdım.Çünkü tamamen Türkiye Türkçesiyle yazılmışlardı.Tatarların Türk asıllı olduğunu biliyordum ama dillerinin farklılaşmış olacağını ,dolayısıyla anlayamayacağımı düşünmüştüm.Ama hiç de öyle olmadı.İlerleyen günlerde Tatar bir hanımla da tanışıp sohbet etme şansım olduğunda çok rahat Türkçe anlaşabildik.Daha sonra belki o sohbetten de söz ederim.


Neyse, evinde misafir olduğum Türk arkadaşım bu mezarların Sovyet rejiminden kaçıp Finlandiya'ya sığınan ilk kuşak Tatarlara ait olduğunu söyledi.Yurdumdan binlerce kilometre uzakta birden kendimi anavatanımda yakın akrabalarımın mezarı başındaymış gibi hissettim,çok duygulandım,hemen yanıbaşlarında bir fatiha okudum ruhlarına.


Bugün Finlandiya'da yaşayan torunları dinlerini ve kültürlerini yaşatarak bu memleketin birer yurttaşı olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.Toplum hayatında hak ettikleri yeri almışlar,entellektüel düzeyleri de oldukça yüksek ve etkin bir toplulukmuş Tatarlar.

Bu tatlı yaratıklar da Tampere'yi kuşatan göllerden biri olan Pyhejarvi'de yağmur altında bir ördek ailesinin yavru mensupları...
Finlandiya izlenimleri şimdilik bu kadar.Daha anlatılacak çok şey var,belki onlara da bir gün sıra gelir.